Eb, baba, ced, büyükbaba demektir. Neseb, ortak bir asıldan ve müteakiben birbirinden husule gelen şahıslar arasındaki birleşme ve bağlantıdan ibarettir ki biri tûlen, diğeri arzen olmak üzere iki kısma ayrılır. Tûlen nesep baba, oğul, torun gibi asıl ve fer'ler arasındaki birleşmedir. Yukarıya doğru olan şahıslar tûlen nesebin usul, aşağıya doğru olan şahıslar furu' kısmıdır. Zikri geçen maddelerdeki civar hısımlığı tabirleriyle bu nevi neseb münasebeti ifade olunmuştur. Her ne zaman âbâ ve ecdâd denirse tûlen nesebin usul kısmı ve ev1ad ve ahfad denince furu' kısmı kastedilmiş olur. ÂB-KEŞ: âb su, keş ise çekmek mânasına olan "keşîden" masdarındandır. Âb-keş su çeken demektir. Vakıf hayır müesseselerinin su ihtiyacını karşılamak Amcık Borcu Ne Kadar Ve Nasıl Ödenir kuyu ve çeşmelerden su temin eden kimsedir. Haremeyn ve Mahmud-ı Adlî vakıf gedikleri te'min-i deyn borcu temin etmek gibi bazı nizami hükümleri ihtiva ettiğinden bunlara nizamlı gedik denmiştir. Hafid torun demektir. Bir kimsenin çocuklarının çocukları ve bunların çocukları. Ahfâd her batında furûa şâmil olduğundan tarihli Arâzî-i Emîrîye ve Mevkûfenin Tevsi-i İntikali hakkındaki nizamnamenin 1. Medenî Kanunun Bahsi geçen maddenin son fıkrasıyle bir mal veya bir hakkın devir ve ferağ edilememek üzere bir aileye tahsisine ve aile efradı arasında tarz-ı intikaline dair her türlü tasarruf ve bu tarzda bir tasarrufun tesisat ihdası fikriyle mezci karıştırılması menolunmuştur. Daha evvelki esaslarda ise gerek müstakillen ve gerek mezc suretinde bir malın her hangi bir aileye tahsisi ve aile efradı arasında intikali câizdi. AKÂR: Bina, arazi, bağ ve bahçe gibi başka yere nakli mümkün olmayan maldır. Bu nevi mala gayr-ı menkul denir. Asıl akar, arsa ve araziden ibarettir. Bina ve ağaçların akarda dahil olması, üzerinde bulundukları yerin mütemmim cüzü olmak itibariyledir. Halk akar lafzını kira getiren gayr-i menkulde kullanmaktadır. Mesken olarak intifa olunan, bina ve meyvesinden şahsen istifade edilen bağ ve bahçelere akar denmektedir. Bu mana örfdeki kullanım itibarıyladır. Vakf olunmuş gelir getiren akarlar demektir. Vakf olunan mallar iki kısımdır. Bir kısmına müessesat-ı hayrîye, diğerine akarat-ı mevkûfe denir. Müessesât-ı hayriyenin Hayır müesseselerinin bekası, yaşatılması, görüp gözetilmesi, tamir ve termimi bakım ve onarımıihtiyaç halinde genişletme ve yeniden inşası bir takım masrafa bağlıdır. Bunu temin için her hangi bir hayrî müessese vakfedilirken han, hamam, mezraa, bağ, bahçe gibi vâridât gelir getirecek akarlar da vakfolunur. Bunlardan elde edilecek vâridâtla hayrî müesseselerin muhtaç olduğu masraflar temin edilir. Hayır müesseselerinin masraflarını karşılamak için vakfedilecek malın mutlaka akar olması şart değildir. Bazan para olur ve bu para istirbah edilerek işletilerek ihtiyaçlar paradan elde edilen gelir nema ile sağlanır. Bunun için hayır müesseselerinin yanında ekseriyetle ya akar veya para vakfolunagelmiştir. Sırf fukaraya meşrut vakıflarda vakfolunan akarın vâridâtı bunların imarına bakım ve onarımına sarf ve kalanı şart mucibince fukaraya harcanır. O zamana kadar dirhem esası üzerine Selçuklu Devleti paraları tedavülde idi. Bahsi geçen tarihte dirhem terkedilerek, Moğol dilinde Amcık Borcu Ne Kadar Ve Nasıl Ödenir sikke manasına olan akçe usulü kabul olunmuştur. Orhan Gazi zamanında iki akçelik sikke olduğu gibi Fatih Sultan Mehmet zamanında on akçelik sikkeler varmış. Zaman zaman akçenin hem vezin hem de ayarında değişiklikler olmuştur. Bu değişiklikler daha ziyade akçenin vezin ve ayarı indirilmek suretiyle olmuş, nihâyet bu hal tağşiş ve taklitlere yol açmıştır. Muhtelif devirlerde tedâvül eden akçelerin sonradan tedâvüle konulan madenî meskükât sikkeler ile kâğıt paralarla muâdilini tâyin etmek hayli güç bir meseledir.
Mesele şu umumi kaidelerle hülâsa edilebilir: 1-Vakfedene en yakın olan cüz'ü, sonra aslıdır. Çoğulu denânîrdir. Vakfı ve vâridâtı geliri olmayan kervansaraylarda konaklayanlardan cüz'î bir para alınırdı. Hazineden istihkakı olanlara hazineden aylık veya senelik olmak üzere kâfi miktar para verilebileceği gibi hazineye ait bulunan arazinin rakabesi veya mîrî menfaatleri temlik edilebilir. Bu vasıfları haiz olanlara ehl-i afâf, ehl-i fazl da denir. Mülknâmelerin ekserisi ve bu mülknâmelere müste- niden yapılan vakıflar bu nevi'dendir.
Kadınların Orgazma Ulaşmasını Hızlandıracak Yöntemler
Eski Tarih'den farklı ve ilmi görüşlere dayanan bu kitaplar. Bununla birlikte muhtarlardan Yeşiloğlu adındaki kimse ve ona bağlı hâneler, hisselerine isabet eden akçeyi (borcu) A. M. Birinci-M. —escort-olgun.onlinea esaret lâğvedildikten vc bu cihet Anayasanın XIÎL cü ck maddesinde açıklandıktan sonra bundan zarar gören Güney Devlet- leriîe Kuzey Devletleri. Çakıcı-Z. M. Mansel, C. Baysun ve E. Z. Karal tarafından 3 ciltlik yeni Tarih yazılarak basılmıştır. Topal, Akçaabat. Iscansson yalan amcik 1 günde uçak seferi ile dünya rekoru kiran bir yer Celalettin Kaya nasıl bir bakış açısı bu sen nerde yaşıyorsun ugandadamı. A.Evlat lafzı bir defa zikr olunursa erkek ve kız sulbî öz evlat anlaşılır. Bir veya ikisi kadın olup diğeri erkek ise yine böyledir. KÂTİB-İ HÂFIZ-I KÜTÜB: Kütübhânelerdeki kitapların miktar ve isimlerini kütüphâne defterlerine kayd ve harice vermek câiz olan kütübhânelerde her kime herhangi kitab verilmiş ise hususî defterine işaret eylemek ve hâfız-ı kütübün kütübhâne işlerine ait emirlerini ifa etmek vazifesiyle mükellef olan kimsedir. Medenî Kanunun Kışlaklar metrûk araziden olup, alınıp satılmaz ve ahalinin rızası olmadıkça ziraat olunmaz ve haklarında murûr-ı zaman cereyan etmez. Dâru's-saâde Ağalığı bu memuriyetlerin en büyüğü idi, buna kızlar ağası da denirdi. Penisin veya parmakların bu noktaya baskı uygulaması sonucu vajinal orgazm gerçekleşmektedir. AMA Necmettin Aygün. AKİB: Ayak ökçesi, ayak arkası demektir. Mesela, evlad, ana babadan daha yakındır. Medreselerde mu'tad usûl dairesinde ders veren zâttır. Bir çatı altında bulunmaları şart değildir. Fakir dervişlerin barınmaları için yapılan zâviyelere kalenderhane denir. Vakfın gelirleri demektir. Vajinal boşalmada uyarılmanın G noktası üzerinden gerçekleştiği varsayılır. Sonra Sultan Murad zamanında asker sınıflara ayrıldığından ve ordunun şeri işleri çoğaldığından Bursa Kadısı olan Candarlı Kara Halil Kadı-asker tâyin olundu. Havâyic-i asliye mesken, yiyecek, giyecek, hizmetçi, bir kavle göre bir aylık ve bir kavle göre altı aylık ihtiyaç maddelerinden ibarettir. Tablo 3. Çoğulu eimmedir. İmam-ı Azam'dan rivâyet olunan bir kavle göre ebnâda kız dahil olmaz. Bununla beraber bazı yerlerin örfüne göre değişir. Bu süreçte aşiretin meskûn olduğu köyler peyder pey Kırşehir, Nevşehir, Koçhisar ve Aksaray kazalarına bağlanarak iyice ufalanmıştır. Bunlarda mahlül kalmak kaidesi cari değildir. Dârü'ş-şifâ, hastahâne, tımarhâne vakıflarında bunların ne suretle hizmet edeceklerine dair tavsiye ve emirler vardır. Bazı vakıflarda haffârlık bir hizmettir. Çoğulu 'ecsur' ve 'cüsur'dur. Müesses, vücuda getirilen eser manasındadır. Bu yerlerde tasarruf hakkı bina ve ağaç sahiplerine aittir. Kitaplarından "Kitabu'l-Harac" adlı eseri meşhurdur. Amma karine bulunursa ahfada da şâmil olur. Üzerlerinden asırlar geçtiği halde bazıları halen eski şekil ve metanetini muhafaza etmekte ve bazıları harab olup burada kuşlar barınmaktadır. Fakat akriba tabiri müslim veya gayr-i müslim fakir veya zengin vasıfları ile kayıtlanırsa kayıd veçhile amel olunur. Fatih merhûmun saltanatlarına kadar bir Kadı-asker olduğu halde bu tarihde Kadıaskerlik Anadolu ve Rumeli Kadı-askeri unvanıyla ikiye çıkarılmıştır. Şu kadar ki bu dirhemin dirhem-i şer'îden noksan olmaması lazımdır. Sonra kuvve-i kazaiyye icra kuvvetinden ayrılarak kadıların azil ve nasbı bu zâta tevdi olunmuş ve kendisine "Kâdi'l-kudât" unvanı verilmiştir.